6 Şubat 2011 Pazar

Bölüm 2 - Ilk Plan

1 Yıl Sonra

“Uçak inişe geçiyor efendim, kemerlerinizi bağlarsanız daha iyi olur gibi?”

Tamamen kitabın satırlarına odaklanmış olan Barlas kendisine yöneltilen bu cümleyle bir anda irkildi. Kafasını çevirip baktığında yardımcısı Rutkay’ı gördü. Rutkay altmış yaşlarını aşmış yaşlı bir adamdı. Fakat Barlas’ın eski hayatında, daha çocukken, evde ailesinin yardımcılığını yaparken tanışmıştı onunla. Fakat ailesi öldürüldüğünden beri haber alamamıştı Rutkay Bey’den. O da epey zor zamanlar yaşamıştı. Barlas da Amerika’ya giderken onu da yanına almayı uygun görmüştü.

Barlas başını onaylarcasına ona doğru salladı ve gülümsedi. Kemerini taktıktan sonra da ufak camdan dışarıya doğru göz gezdirmeye başladı. Bulutların eşliğinde irili ufaklı binalar onlara göz kırparcasına geçip gidiyor gibiydiler…

3 Ay Önce

Yaklaşık 10 katlı binadan çıkan genç adam mevsime göre biraz ince giyinmiş gibi görünüyordu. Siyah saçları alnını örtüyordu ancak bu yüzündeki soğuk beyazlığı yine de kapatamıyordu. Hava henüz kararıyor ve ortalık iyice soğumaya başlıyordu. Genç, yine de bu soğukta arabası olmasına rağmen yürümeyi tercih etti. Biraz yürüyecek ve Amerika’nın bu kasvetli ortamından biraz kurtulmayı deneyecekti. İşler onun için pek de iyi gitmemiş, Amerika’dan iyice nefret ettirmişti.

Hava tamamen kararmıştı. Genç adam elleri ceplerindeyken karşıdan karşıya geçip bir şeyler yemeye hazırlanıyordu ki önünde bir araba durdu. Arabanın durmasıyla arka kapılar ve öndeki kapı açıldı. İçeriden çıkan üç adam silahlarını çıkarıp ona doğrulttular. Genç adam o kadar korkmuştu ki şimdi öleceğini düşünüyordu. Bir an gerçekten de öldüğünü sandı, ortalık tamamen kararmıştı. Bu güneşin tamamen kaybolduğunu göstermiyordu. Bu sanki uyumak gibi bir şeydi.

Genç adam gözlerini açtığında yine o karanlığı görmek zorunda kalacağını düşündü fakat öyle değildi. Büyük bir alandaydılar. Üstü kapalıydı fakat epey büyük bir depoya benziyordu. Sandalyeye oturtulmuştu ve elleri arkadan bağlıydı. Neden kaçırıldığını ve bu adamların ne istediklerini bilmiyordu. Beş ya da altı kişiydiler. Hiç birinde silah göremedi. Elbiseleri pek zenginlerin elbiselerine benzemiyordu. Kimi kaçırdıklarının farkında mıydılar? Aralarından boyu en küçük olanı öne doğru çıktı.

“Öncelikle evimize hoş geldi demek istiyorum. Yoksa depomuza mı demeliyim?”

Yandaşlarından birkaçı tuhaf kahkahalar attılar. Adam da gülümseyerek konuşmasına devam etti.

“Biz buraya insanları genellikle öldürmek için getiririz. Şu gördüğün kireç var ya işte o vücudundan geriye kemik bile bırakmayacaktır.”

“Siz kimi kaçırdığınızın farkında değilsiniz. Buna gerçekten pişman olacaksınız!”

Adamların bu uyarıya hiç aldırış etmedikleri belli oluyordu, çünkü kahkahalara boğulmuşlardı.
“Kimi kaçırdığımızın gayet farkındayız Bay Umut. Sizden isteğimiz sakin olmanız ve kendinizi öldürtecek hareketlerde bulunmamanız.”

“Babamın sizi bulduğunda neler yapabileceğini hiç düşünmüyor musunuz?”

Arkadaki uzun boylu adam atıldı.

“Evet, neler yapabileceğini biliyoruz. Peki ya sen bizim sana neler yapabileceğimizin farkında mısın küçük çocuk?”

Umut o anda gerçekten kötü insanlarla karşı karşıya olduğunu anlamıştı. Ellerinin bağlandığı ipler çok keskindi. Oynatmaya çalıştığında dahi bileklerini kesiyor olmalıydılar ki sıcak bir sıvı ellerine ulaşmıştı.

“Çocuklar, acaba babasına telefon mu etsek? Hayır, durun, aklıma daha iyi bir fikir geldi. Bence bir parmağını koparıp ona yollayalım. Böylece ne kadar ciddi olduğumuzu öğrenmiş olur!”

Umut’un karnına keskin bir korku saplanırken bir anda deponun arka tarafından bir kapı açılma sesi geldi ve herkesin yüzü o tarafa doğru çevrildi. Yavaş adımlarla takım elbiseli, uzun paltolu ve güneş gözlüğü takmış bir adam onlara doğru geliyordu.

Küçük boylu çete elemanı kaşlarını çattı ve bağırdı.

“Hey, sen kim oluyorsun da buraya girme cesaretini gösteriyorsun?”

Adam hala üstlerine doğru gelmeye devam ediyordu.

“Hemen şu aptalı yakalayın!”

Adam bir anda olduğu yerde durdu. Gözlüğünü çıkartı ve özenle cebine yerleştirdi.

“Burada iki çift afili laf ederiz diye düşünmüştüm ama o sadece filmlerde oluyormuş sanırım.”

**

Adamların yarısı yerde kıvranır diğer yarısı da baygın haldeyken adam yavaşça ipleri çözdü ve Umut’u serbest bıraktı. Gözlüklerini takmaya hazırlanırken Umut ona hayran ve şaşkın bir şekilde bakıyordu. Adam gülümsedi.

“Eee iyi misin bakalım?”

“İyiyim, size- size bir teşekkür borçluyum sanırım.”

“Bunu daha sonra konuşuruz, gel bu saçma yerden çıkalım. Bu arada adım Barlas.”

“Ben de Umut.”

“Memnun oldum Umut.”

Hızlı adımlarla depodan çıktıklarında karşılarında bir Maserati duruyordu. Umut’un gözleri iyice parlamış, tamamen şaşkınlık içinde kalmıştı.

**

Önce hastaneye gittiler. Umut tam bir doktor taramasından geçtikten sonra Barlas onu eve bırakacaktı. Maserati ile hızlı bir yolculuğun ardından büyük bir evin önünde durdular. Umut hala rüyada gibiydi. Önce kaçırılması ardından zengin ve iyi bir adam tarafından kurtarılması, onu büyülemiş gibiydi.

“Efendim size daha iyi bir şekilde teşekkür etmek isterim. Ancak ne yazık ki yarın İstanbul’a uçağım kalkıyor. Eğer yolunuz herhangi bir zamanda İstanbul’a düşerse görüşmekten mutluluk duyarım.”

Barlas biraz düşünür gibi yaptı.

“Şu an için öyle bir programım yok. Fakat bir iki ay içerisinde belki İstanbul’a uğrayabilirim.”

“Sizi ağırlamaktan memnuniyet duyarım efendim.”

Umut eve doğru yürürken Barlas arkasından gülümsedi.

Şimdiki Zaman

Atatürk Havalimanı epey kalabalıktı. Bu kalabalıktan kurtulmak için hızlı adımlarla önde Barlas olmak üzere birkaç kişi yürüyordu. Barlas cep telefonunu çıkarttı birkaç tuşa bastı ve kulağına götürdü. Biraz bekledikten sonra:

“Umut, nasılsın?”

“İyiyim Barlas Bey siz nasılsınız?”

“Teşekkürler, ben de iyiyim.”

“Bu aralar İstanbul’a uğramayı düşünüyor musunuz?”

“Ben de onu diyecektim İstanbul’dayım şu an.”

Umut birkaç saniye duraksadı, şaşırmıştı.

“Ah, ne güzel. Fakat ne yazık ki bugün sizinle ilgilenemeyeceğim. Ama, bakın şöyle yapalım. Yarın ablamın doğum günü. Büyük bir parti hazırlanıyor. Yarın sizin de burada olmanız beni ve ailemi epey mutlu edecektir.”

“Peki yarın orada olurum, kendine iyi bak.”

Barlas telefonu kapattığında yüzünü şeytani bir gülümseme almıştı. İntikam başlıyordu...

3 Ay Önce

Küçük odanın dört bir yanı kitaplıklarla kaplıydı. Neredeyse dünyanın tüm kitapları ufacık odaya sığdırılmış gibiydi. Ortada sadece yine üstü birkaç kitapla dolu bir masa ve bir sandalye duruyordu. Rutkay sandalyeye oturmuş karşısındaki altı kişiyi süzüyordu. Bunlar Umut’u kaçıranlardı. Yavaşça elini ceketinin içine doğru attı ve sarı bir zarf çıkardı.

“Bu sizin için beyler, Barlas Bey hizmetleriniz için teşekkür ediyor…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder